üst menü linkler

Dalat Vietnam




Nha Trang şehrinden 120 km mesafedeki Dalat şehrine gitmeye niyetlendik. Gitmeden bir gün önce kiraladığımız motorsikletle, hayatımın 2. motorsiklet sürüşümü Nha Trang'ın vahşi trafiğinde test ettim. (birinci sürüşü sırf Uzakdoğuyu planlayarak 1 yıl önce ehliyet alırken test etmiştim.)  Bisikletten gelen hakimiyet aynen devam ediyordu. Otomatik vites olunca sadece gazı çevirmek yetiyor. Ön arka frenin yer değişik sadece.

Eşyalarımızın çoğunu Nha Trang'da bırakarak motorsiklet te taşıyabileceğimiz kadar eşya ve yağmurluklarımız ile yola çıktık. Belgin'de arkaya oturdu. Belgin devamlı çığlıklar atarak, her yönden üstümüze gelen motor trafiğini haykırıyordu. Sürünün içine girip aynı hızla yola devam edince emniyetli gibi idi. Kısa zamanda öğrendiğim kural, öndeki ne yaparsa yapsın arkadaki kendini ayarlayacak. Sağdan soldan ana yola girenler neredeyse arkaya hiç bakmıyorlar, kendilerini yola atıyorlar, arkadaki de kendini ayarlıyor. Benim dışımda frene basan yoktu zaten, ya sağ ya sol yola devam.

Dalat, deniz seviyesinden 1500 mt yukarıda, yayla olarak kullanılan bir şehir. Havanın serinlemesi nedeni ile seracılık çok yaygın. Bölgenin en önemli üretimide çilek.

Yol dağlık ve virajlı. 1900 metrelere kadar çıkıp daha sonra 1500 lere geri iniyor. Yol üzerinde bir sürü şelale. Ortam yeşillik. Doğu Karadeniz iklim ve ortamına çok benziyor.

Vietnam'da benzin pompacıların  müşterilerden zorla para gasp etmeleri çok normalmiş. Hele birde yabancı görürlerse. Ya tanka az benzin koyuyor, ya para üstü vermiyor vede anlamamazlığa getiriyor. 1. gün benzin aldım. Söylediğim rakamı anlamamazlığa geldi belkide anlamadı. Verdiğim paranın üstünü eksik verdi. Israrla paramı eksik verdin dedim, bir sürü laf etti, bu arada etrafta ondan yana kalabalık. Bir parça daha verdi ama hala alacağım var.  Sonuçta rakam 5-10 TL eş değeri ama neden olsun. Baktım daha fazla tartışmaya gerek yok ayrıldım.

Bu olayından sonra Dalat'a giderken eli yüzü düzgün bir benzin istasyonu arıyordum. Aranırken dağlık bölgeye geldik, 2 kişi yokuş çıktığımız için tüketim de arttı. Yağmur başladı ve bulutların arasında siste gitmeye başladık. Yağmurluklarımızı giyip devam ettik. Ne sis  ne yokuş bitiyor, sadece benzin.  Sağda solda şelaleler var, ne ben bakıyorum, nede Belgin duralım diyor. Normalde Belgin her birinde 10'ar dakika harcamadan oradan ayrılamayız.  Gözümüz depoda ha bitti ha bitecek dağ başında.  Zirvelerde yol yapımı vardı. Naylon çadırlardan şantiye ve işçi barınakları. Makineler dağda taş kırıyor, yol genişletiyor. Ortam yağmurlu ve sisli. Duruma göre trafiği durdurup hareket ettiren bayan eleman da var. Onun yanına yanaşıp, Belgin ve motoru bıraktım. Kadına bir şeyler sordum, çadırı gösterdi.Çadırlardan birine daldım. Elimde cep telefonu tercümanı, yağmurdan parmaklarım  ıslak diye ekran teması olmuyor bir türlü. Bi şekilde yazdım, içerde 5-6 işçi, birisi ayağa kalktı yanıma geldi, el kol vücut neyim varsa anlatmaya çalıştım. Ardından ikisi daha geldi onlara da anlattım birde ekrandaki benzin yazısının Vietnamcasını gösterdim. Kendi aralarında konuştular, bir tanesi gel gel diye işaret etti. Ardından çadırdakilerin hepsi ile beraber motorun yanına gittik. Emin değilim anladılar mı, anlamadılar mı?  Çalışmaların başında, amir olduğunu zannettiğim gençten biri var. Ona gittiler bir şeyler anlattılar. Bize de bekle bekle dediler işaretle. Bir süre sonra bir hortum ve bir pet şişe ile geldi biri. Amirin motorunu yanaştırdılar. Depo kapağını açıp şişeye benzin çekti biri ağzı ile emerek Bu arada meraklılardan bir işçi de sigara ile yanımızda dolaşıyor Hemen ikaz ettim onu. Uzaklaştı. Yaklaşık 1 lt benzin çekip bizim motora aktardılar.  Ağzım kulaklarımda teşekkürle ettim para dedim, yok istemeyiz dediler

Yine yağmur ve sis içerisinde yola devam ettik.  İlk yerleşim yerinde benzinci aradık yoktu. Bakkal türü bir  yere yanaştık.  Çocukluğumda bakkalda bir alet vardı, üstünde ince uzun bir cam, içinde kolonya. Elle bir pompa sıkıp, şişelere bunun borusundan kolonya doldurulurdu. Benzer bir alet , benzin satıyorlarmış . Hemen depoyu fulledik.

İnişe geçtik, sis bitti, yağmur bitti ortam günlük güneşlik.  Motorsiklet deneyimim çok az olduğu için , araba gibi hemen gideriz diye düşünüyordum. çok daha uzun sürüyormuş küçük motorlor ile. Bir süre sonra oturduğun yer ağrıyor, bacaklar kıvrık kalmaktan ağrıyor.

Neyse şehre çok yaklaştık. Kenarda durduk yağmurlukları çıkarttık. Apalak bir oğlan 5-6 yaşlarında, yolun karşısında elinde taş aldı, bizi taşlıyor. Git diye bağırıyoruz, biraz geri gidiyor bir daha taş atıyor. Bugün kısmetimiz iyice açıldı.

Navigasyon programı ile kalacağımız yeri kolaylıkla buluyoruz.

Bizi 16-17 yaşlarında bir kız çocuğu karşılıyor. İngilizcesi gayet iyi.  Ev pansiyonu olarak ayarladık kalacağımız yeri. Girişte solda bir piyano var, sağda gitar ve mandolin. Ufak bir köpek içeride dolaşıyor. Odalara giden yol üzerinde resepsiyon, mutfak, ortada bir yemek masası. Odamıza yerleşiyoruz. Eski bir bina ama, çarşaflar oda tertemiz. Kız çocuğu ile sohbete başlıyoruz. 25 yaşında imiş. İngiliz filolojisi mezunu imiş. Müziğe meraklı, müzik aletlerini çalan kendisi.  Uzakdoğuluların yaşlarını kestirmeye imkan yok. Fotoda en sağdaki kızımız, soldaki de annesi.


Ertesi sabah motorumuza atlayıp tura başlıyoruz. İlk durak çılgın ev (Crazy House. )

Bir deli bir şeyler yapar binlerce akıllı gelir ne yaptı diye merak eder.

Yinede ne varsa deliler de var.

İspanya'nın Gaudisi, Avustur'yanın Hundredwasser'i , Vietnam'ın bayan mimarı gibi.

Dalat şehrinde Đặng Việt Nga tarafından yapılmış CRAZY HOUSE dayız. Perili evde diyen var.

Binanın genel tasarımı dev bir ağaç ve ağacın üzerinde yaşayan canlılar. Mantarlar, hayvanlar, örümcek ağları gibi doğal tasarımları içeren heykeller. Gaudi den ilham aldığını mimarın kendisi de belirtmiş.

Mimar eve harcadığı paraların bir kısmını geri alıp borçlarını kapatmak için, binayı turizme açıp günübirlik veya yatılı turist kabul etmeye başlamış.

Gelsin Fotolar :













Ardından son kralın Dalat'taki yazlık sarayını ziyaret ediyoruz.

Kral yaz sıcağında deniz kenarında oturacak değil ya.

Vietnam'ın son imparatoru Bao Dai'nin ana sarayı, ağaçlarla çevrili güzel caddesi ve şaşırtıcı derecede mütevazı bir kraliyet rezidansı. Şeftali renkli odaları, bir zamanlar kendisine, eşine ve beş çocuğuna ev sahipliği yapmış. Bao Dai 1954'te Fransa'ya sürüldükten sonra başbakan Ngo Dinh Diem tarafından kullanılmış.












Saray görevlileri de burada kalıyormuş.





Saray sonrası Dalat tren istasyonuna uğradık. Nostalji amaçlı kullanılıyor.








İstasyon önünde kiralık motorsikletimizle.


İstasyon ardından şehir merkezindeki gölde biralarımız içip.







Şehir dışındaki şelalelerden birine doğru yola çıkıyoruz. Yükseklik nedeni ile hava soğuk, motorda ellerim üşüyor. Yol üstü bir bakkaldan eldiven bulup alıyorum. Tekrar yola çıkıyoruz, yollar bozuk, yağmur başlıyor ve sis. Vazgeçiyoruz şelale sevdasından, zaten 2 gün önce Nha Trang da alasını görmüştük.


Yolda gördüğümüz mezarlıklarda enteresandı.

Ertesi gün, dönüş yolumuz çok rahat geçiyor. Benzin depomuz dolu. Erkenden yola çıktığımız için tepeleri sis basmadan hatta güneşli bir havada rahat rahat geçip yol üstündeki şelaleleri fotoğraflıyoruz.





Hem yükseklik nedeni ile hava soğuk, hemde motorda açıkta gittiğimiz için neyimiz varsa hepsini üzerimize giydik.



Dalat izlenimleri ve fotolorının sonu ....................