üst menü linkler

Hoi An Vietnam



Yine bir yataklı otobüs seyahati. Geceyi yolda uyuyarak geçirdik. Sabah erken Hoi An şehrindeyiz.

İniş yerinden yürüyerek Ev pansiyonumuzu buluyoruz.

Burada adet kapıda ayakkabı çıkartmak ve ev içinde yalınayak gezmek. Hoi An'dan güneye doğru gittikçe daha bir çok yerde bu adet uygulanıyor. Vietnam, Kamboçya, Tayland, Malezya.
Hadi yerler tertemiz olsa neyse, temizlik anlayışları da düşük seviye. Çıplak ayak yerde yürüyorsun sonra beyaz temiz çarşafa ayağın dokununca kapkara ayak izi.

Hadi evi anladık diyelim, ya küçük şirketlere ne oluyor, ofise girecen ayakkabıyı çıkar, yalınayak yürü. Tam komedi.

Ev sahibimiz Vietnamlı orta yaşlı bir bey amca. İşini halledecek kadar İngilizce biliyor. Konu dışı bir şey soramazsın anlamıyor. Adamın sol kulağında bir şey gördüm, küpe zannettim. Tekrar baktım, bir kıl yumağı, kulağın altında daire şeklinde dönüş kıllar.
Daha sonraki gezi bölgelerimizde de benzerlerini gördük. Vücuttaki "ben" üzerinde çıkan kılları kesmiyorlar. Öyle sallanıyor.

Odamıza yerleşip yürüme mesafesindeki şehir merkezine ulaşıyoruz. Zaten küçük bir şehir.
Şehir hakkında biraz bilgi :
Orta Vietnam'ın küçük ve şirin bir şehridir. Nüfusu sadece seksen bin olan şehir eski zamanlardan beri ticareti ve terzileriyle tanınmakta. Hoi An’a gelen tüccarlar, Japon, Çin, İtalyan, Portekiz ve Almanlar, 16.ve 17. yüzyıllarda şehri Güneydoğu Asya’nın önemli bir ticaret merkezi haline getirmişler. Dünyanın her tarafından gelen gemiler buradan ipek, porselen, çay, karabiber ve dekorasyonda kullanılan lake alırlarmış.
Hoi An, hoş bir yerleşim bölgesi, küçük, sade, renkli ve gelenekselliğini korumasıyla son derece dinlendirici ve rahatlatıcı bir yer.
Hoi An, 1999 yılında Unesco tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınmış.
Eski zamanlarda (15.yüzyıl) yelkenliler ile mal taşıyan tüccarlar, muson yağmurları ve fırtına dönemlerinde uzun süre konaklamak mecburiyetinde kalınca, kalmışken birde malikanem olsun deyip döneme göre güzel evler inşa etmişler.

Thu Bon Nehri kenarına kurulmuş şehir.









Japon köprüsü çok meşhur görülmeye değer. Bu köprü zamanında ticaret yapan Çinli ve Japonların yaşadığı mahalleleri birbirlerine bağlarmış. Köprünün bir girişinde maymun heykeli, diğer girişinde de köpek heykeli var. Ay takvimine göre köprü inşaatı Maymun yılında başlamış, Köpek yılında bitmiştir Köprüyü Japon tüccarlar 1593 yılında yaptırmışlar ve 1719 yılında ise Vietnamlılar köprü içine küçük bir tapınak eklemişlerdir. Köprünün başında küçük dükkanlar içinde çok güzel resimler ve el işleri bulunmaktadır. Köprüden geçişte paralı bu arada.





Turist te çok bu arada.


Klasik Budist tapınakları bol miktarda var.(Tapınak görmeye doyduğumuz için artık es geçiyorum.) Tapınak bahçesinde horoz yılı kutlaması ile bir fotoğraf çektirmek yetti.


Merkezde küçük küçük dükkanlar,kumaş satanlar öncelikle göze çarpıyor. Çünkü, Hoi An'ın terzileri çok meşhur.  Günübirlik bay bayan giysilerini hemen dikebiliyorlar. Bir sürü terzi dükkanları ve tabelalarını görebiliyorsunuz.

Gündüz vakti dikkatimizi çeken şeylerden biride sokakların üzerinde asılı olan fenerlerdi.










Işıklar şehri diye adlandırılan Hoi An'ı, gece olunca hepsini ışıklar içerisinde gördük.












Fener imalatçılığı doğal olarak çok meşhur, bu kadar fener olunca.






Gelin damat adayları için fenerlerin yada renkli kumaşların önünde  fotoğraf çektirmek çok popüler.








El işleri oldukça zengin. Gece pazarlarında satılan bir sürü hediyelik eşya var. Kağıttan açılır kapanır şekillerde çok yaygın.






Vietnam'da karaoke salonları çok populer. Anladığım kadarı ile ses desibel kontrolü de yok. Sonuna kadar ses açılıp, amatör yada bed sesliler tarafından söylenen şarkıları dinlemek çok da hoş değil. Hoi An'da da epeyce vardı.

Şehir merkezinden 4-5 km yürüyüş mesafesinde deniz kenarına güney denizine ulaşabiliyorsunuz. Yol boyunca da  pirinç tarlaları ve sebze yeşillik yetiştirilen bahçeler mevcut. Hatta bazı turistleri buraya getirip bahçe işleri nasıl yapılır diye gösteriyorlar, ellerine sulama süzgeçini verip fasulyeden çalıştırıyorlar.












Deniz mevsimi henüz açılmamıştı. Açık deniz olduğu için deniz düz gibi görünse de kumsalın başladığı yere gelip devrilen dalgaların boyu 1 metreyi buluyordu.  Yerel balıkçılar, hasırdan büyük bir sepet örüp, su geçirmez bir malzeme ile kaplayıp, bu sepet ve tek bir kürekle dalgaların arasından denize açılıp balık avlayıp geri gelebiliyorlardı.







Hoi An hikayemiz burada bitti.

Hoi An'da yediklerimizin fotoları da aşağıda.

Yufka üzeri karides.

Ev pansiyonunda birinci gün kahvaltımız.  Vietnam çorbası.


Çorba ile doymadığımızı ima edince, 2.gün kahvaltısı daha doyurucu geldi.


Baget ekmek ( BanMi ) arası sandaviç (okunduğu gibi yazmayı tercih ediyorum)  çok yaygın. hatta bu sandaviçleri hazırlayan kadınlardan birisini de BanMi kraliçesi seçmişler. ( Lonely Planet'in yalancısıyım) Fotoda soldaki bayan o meşhur Kraliçe. Sokak arabasından dükkana teşrif etmiş.


Hoi An'dan ayrılacağımız gün keşfettiğimiz, üstü kapalı bir sürü sokak yemeği satıcısını barındıran mekanda öğle yemeğimizi yerken.






Bunlar da meşhur akrepli yılanlı şaraplar.


**********************  Son