üst menü linkler

George Town Malezya




Malezya'nın 2. büyük kenti George Town şehrindeyiz.

Tayland'dan Malezya'ya geçerken her zamanki pasaport problemlerini yaşadık. Tayland yeşil pasaporta 3 aylık vize vermişti, Rahat rahat çıkarız derken, bankoya yanaştık, pasaportun üzerindeki ay yıldızı gören görevli siz arka bölüme geçin dedi. Arka bölümde vize süresini geçirenlere ceza yazılıyor, parası alınıyordu. Bekledik sıramızı. 20 dakika beklettikten sonra memurun biri teşrif etti, 5 dakikada masasında cepten görüşme yaptı. Görüşmesi bitmiş, Belgin'e sesleniyordu buraya bakın diye. Biz de konuşanı rahatsız etmeyelim diye başka tarafa bakarken, bir de adamdan azar yedik niye bakmıyorsun diye. Neyse ayı dayı hesabı. Kameradan görüntümüzü kaydetti, çıkış damgasını bastı. Nedir problem daha 2 ay vizemiz var dedim. Afrika ve benzeri ülkelere böyle dedi. :)

Tayland'dan Malezya'ya bir minibüste gidiyoruz. Gümrük çıkış kontrolü biten minibüse gidiyor. Tabii en son biz ulaşabildik minibüse. Minibüs şoförü neyse ki deneyimli bizi bekledi. Bindik ve Malezya kontrolüne geldik.

Malezya şimdilik vize uygulamıyor. Rahat bir geçişle bizi bekleyen minibüse ulaştık. Bu sefer bir Avrupalı takıldı Malezya gümrüğüne, epeyce bir süre daha bekleyip sonunda yola çıktık.

Ortalık yemyeşil. Yol kalitesi gayet iyi. Trafik yine soldan işliyor. Her yer, palmiye ağacı çiftlikleri (palmiye yağı elde ediyorlar.), Kauçuk ağaçları (araba vb araçların lastiğinin ham maddesi).

George Town'a gelmeden önce niyetimiz Tayland Malezya sınırına çok yakın Malezya sınırları içinde Langkawi adasına gitmekti. Adanın doğal plajlarının yanı sıra bir özelliği de vergiden muaf olması imiş. Adadaki hostel fiyatları bütçemizin üzerinde idi ayrıca her bir yeni yer ekstra yol masrafı olduğu için es geçtik. İleride bir gün TL değerlenirse tekrar gelir ziyaret ederiz.

Akşamüstü şehre doğru yola çıkabildiğimiz için mesai trafiğinde ağır ağır şehre yaklaştık. George Town Malezyanın kuzeyinde yer alan Penang eyaletinin başkenti ve Penang aslında bir ada ama deniz üzerindeki 2 uzun köprü ile ana karaya bağlanmış durumda.

Hosteli bulup, eşyaları odaya koyduk ve hostel sahiplerinin yönlendirmesi ile Kapitan lokantasında bulduk kendimizi.

Bizim kebapçıların bir versiyonu. Devasa bir mutfak, mangal, pide fırını, bir sürü koyu tenli kırmızı tişortlu çalışan ve de masalarda sağ elleri ile yemek yiyen bardaklarda çorba içen yemek bitiminde sağ elinin tüm parmaklarını boğazına kadar ağzına sokup yalayan müşteriler. Pilavı da yerken önce sağ elleri ile avuçlayıp sonra sıkıp ağızlarına atıyorlar.


Menü de dana ve tavuk etlerinden oluşan, tandır, kebap, şiş, pirzola, büryani pilav, lavaş, bir kaç çeşit çorbayı içeriyordu. Turist de epeyce vardı. Çatal, kaşık servisi var, bıçak nedense yok. Bir de peçete yok. El temizlemek için ya yalayacaksınız yada lavaboya gideceksiniz. Seçim sizin.

Hostel sahipleri ile sohbet ettik biraz dönüşte, Malay kökenli modern müslümanız dedi. Bir tanesi ben her akşam 1-2 kadeh içerim gel beklerim dedi.

Günün yorgunluğu ile sohbeti kısa kestik.

Sabah erkenden kalkıp şehrin sokaklarında, özellikle sanat caddesi adı verilen bölgede duvarlara yapılmış resimlerin peşine düştük. Hostelimizin de tam merkezde olması büyük bir avantajdı.

Şehir hakkında biraz bilgi :

1700'lerin sonunda İngiliz kaptan'ın biri şehri kurmuş, Mevcut İngiliz kralı 3.George'a yalakalık yapmak için, onun ismini vermiş.(belki de kral gerçekten saygın biriydi, bilemeyiz hakkını yemeyelim..!)

Müslüman, Budist, Hindu dinlerinin karışımı bir sentez. %39 Malay (Müslüman) %46 Çinli (Budist) ve geriye kalanlar, Hintli, Hristiyan vb. Bu arada emekli hayatını burada geçiren çok da Avrupalı varmış, çünkü iklim, hava kalitesi, altyapı, sağlık ve konut hizmetleri, güvenlik ve politika gibi unsurlar da göz önüne alınarak, Asya'da yaşam kalitesi en yüksek 10. şehir seçilmiş. (256 içinde)
Malezya'nın gıda başkenti imiş. Kısacası enteresan bir şehir.

Turistleri cezbeden en önemli özelliklerinden biri de Sokak sanatı :

2012'de George Town Festivali kapsamında Litvanyalı sanatçı Ernest Zacharevic , yerel kültürü, sakinleri ve yaşam biçimlerini içeren bir dizi 6 duvar resmi hazırlamış. Bu resimler, George Town'ı simgeleyen kültürel değerlerin parçası olmuş.

Sanatçının hazırladığı resimler 3 boyutlu bir obje ile beraber olanlar. 2 boyutlu duvar resimleri ise sonradan eklenmiş.

Bütün gün sokakların arasında farklı noktalardaki resimleri izleyeceğiz ve fotoğraflayacağız diye dolaştık. Hem şehri gezmiş olduk, hem bir amaç uğruna vaktimizi eğlenerek geçirdik. Resimlerin yakınındaki esnaf dan ziyaretçilerin nasıl alışveriş yaptıklarını izledik. Bir şehre gelen turist hem eğleniyor, hem de çaktırmadan alışveriş yapıyor.

Belgin fotoğraf çekerken 1 kız, 1 erkek üniversite öğrencisinin dikkatini çekiyor ve gençler Belgin'e bir şeyler soruyorlar. Sonra ben devreye girdim. Üniversite öğrencisi imişler. Turistler ile anket yapıyorlarmış. Belgin'in sadece fotoğraf çekip, duvar resmi ile beraber fotoğraf çektirmemesi yada özçekim (selfy) yapmaması ilgilerini çekmiş.  Çünkü çoğunluğu Çinli Koreli yada Japon olan turistlerin hepsi duvardaki resim ile beraber kendilerini de fotoğrafa koyuyorlar. Belgin'in niçin böyle yaptığını, çekilen fotoları nerede kullanacağını sordular. Obje ile kişinin bir arada fotoğraf çekilmesinin bir çeşit öz güven eksikliğinden kaynaklandığını söyledim. Bizim kendimizi ispat etmek gibi bir derdimiz olmadığını, çektiğimiz fotoğrafları hem kendimiz için, hem de akraba ve arkadaşlara göstermek için çektiğimizi söyledim.  

Resimlerin de katkısı ile, şehir, Unesko tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınmış. Türkiye'de de buna benzer uygulamalar neden yapılmasın, cazibe merkezleri yaratılmasın. Laf kısmını çok uzattım. Sokak sanatı resimleri aşağıda.






















Bir kafenin duvarında gördüğümüz esprili bir yazı.

Levhanın sol tarafı : "Ey Kainat, yapabileceğim şeyleri yapmak için bana kahve sun, yapamayacaklarımı kabullenmek için bana şarap sun."

Levhanın sağ tarafı : "Bizim kafede ikisi de var. İçeri buyrun."


Ayşe kedilerini özledi.

Adamlar sokak sanatının etinden sütünden yararlanıyorlar. Buzdolabı magnetleri, anahtarlıklar, tişortlar. Resimler ile şehir bir marka olmuş.

Zengin turist taşıyan gemiler.


Zengin turist bekleyen tuktukçu.


Bisiklet parçalarından yapılmış bir obje. Kedinin bıyıkları da fren kablolarından.









Araba şeklindeki bisikletler resimler arasında dolaşmak için çok ideal. Bir sürü kiralık vardı. 

Yeni bir resim üzerinde çalışan sanatçı.


1.gün yolculuk ve hostele yerleşme,
2.gün sokak resimlerinin peşinde dolaşmaca,
3.gün de Kek Lok Si tapınağını ziyaret ettik.

Şehir dışında yamaçlara kurulmuş devasa bir budist tapınağı. Malezya'daki en büyük Budist tapınağı imiş. Aynı zamanda Singapur, Malezya, Filipinler ve daha bir çok Güney Asya ülkesi Budistleri için hac merkezi imiş. 1890-1930 arasında inşa edilmiş. Tapınağa giden yol boyunca onlarca dini ve hediyelik eşya satan dükkanlar vardı.

Dini inançlara göre sanırım tapınak ve/veya benzerleri ne kadar büyük olursa sevap da o kadar büyük oluyor. Halbuki oralara harcanan emek, para, zaman eğitime ayrılabilse.







En tepedeki devasa Buda heykeline çıkmak için füniküler yapmışlar.


Devasa Buda heykelinin önündeki Şeytan figürleri. Şeytanın gövdesi de acayip atletik. Tanrılar ise göbekli göbekli.




Şehrin yukarıdan görünüşü.


Merkezdeki modern cami binalarından biri.



Malezya'nın ilk şehrinden olumlu izlenimlerle ayrılıyoruz.

Farklı dinden insanlar bir arada birbirlerine hoşgörülerini kaybetmeden, hassas noktalarını incitmeden bir arada yaşayabiliyorlar.

Küçük Hindistan sokağında bağıra bağıra Hint müzikleri sokağa yayılabiliyor, Modern camilerden ezan sesleri normal bir ses düzeyinde okunuyor. Yada Budist tapınaklarda tütsüler yakılıp, sönmeyen ateşler devam edebiliyor.

Sokaklar temiz.

Sigara içen sayısı oldukça düşük.

Trafikte araçlar yayalara saygılı, trafik ışıklarına uyuyorlar. Yolda bir yaya görünce hız kesiyorlar yada duruyorlar. Korna sesi az.

Şehir içi toplu taşıma araçları temiz, içeride klima gayet düzenli çalışıyor.

Eski binaların çoğunu korumuşlar. Yaşam devam ediyor.

Ekonomik durum iyi görünüyor. Araçlar yeni ve kaliteli.

Sokaklarda kızlı erkekli gruplar rahatlıkla dolaşıyor. Baş örtülüsü de askılı mini şortlusuda yan yana çok rahat.

Şehrin eski binalarından görüntüler



Hint mahallesinde Bollywood isimli dükkan. (Bilmeyen olabilir, Bollywood Hindistanın Holywood'u Dünyada en fazla film çekilen yer.)

Saat Kulesi


Deniz üzerindeki evler burada da ( tüm Hindiçin yarımadasında) mevcut. Günümüzde evler daha modern hale gelmiş. eski ve yeni hali.



Ara mahallelerin birinde Çinlililerin işlettiği mekanda sabah kahvaltısı noodle, et, otlar. Koyu renk nereden geliyor algılıyamadık. Lezzet iyi idi. Yaklaşık 1 usd.

Sokakta Hint mutfağından bir kahvaltı, pirinç unundan yufka üzerine omlet, ne idüğü belirsiz bir çorba, sütlü şekerli çay. Yaklaşık 1 Usd.




WWF örgütünün tüm Dünya'da düzenlediği 25.Mart çevre gününde 200'den fazla katılımcı bir örnek tişortları ile biz oaradayken şehirde farkındalık yürüyüşü yaptı. Yürüyüş sonunda da büyük bir AVM'nin zemin katında çevre için neler yapılmalı diye sohbetler vardı. İzlediğimiz bir kısmında Nükleer enerjiye karşı olduklarını anlatıyorlardı.



Georgo Town izlenim ve fotolarının sonu...............